Scoulfly
Uzman Üye
- Katılım
- 20 Aralık 2020
- Mesajlar
- 193
- Tepkime puanı
- 649
- İlgi Alanlarınız
- Grafik Tasarım
- Cinsiyet
-
- Erkek
10 Maddede Eski Türkler Nasıl Yönetilirdi?
Başkanlık Sisteminin tartışıldığı şu günlerde “tarihten gelen kurtarıcı kement” yine imdadımıza yetişti. Kut anlayışından ikili teşkilata, cihan hâkimiyeti mefkûresinden toy’a eski Türklerin idarî kodları bugünün yönetim sistemi ihtiyacı için ne söylüyor, inceliyoruz.
Başkanlık sistemi tartışmaları güncel rüzgârların etkisiyle alevlenedursun, biz yüzümüzü tarihe, eski Türklere dönüyoruz. İşte 10 maddede Başkanlık Sisteminin eski Türklerdeki izdüşümleri.
- Karizmatik Lider / Tek Başkan
Türkler arasından ne zaman karizmatik bir lider zuhur etse, dünya tarihine etki edecek bir figür de ortaya çıkmış oluyordu. Göktürkler devrinde (552) Bumin Kağan’ın arkasında yekvücut olan Türkler, kısa süre içinde devasa Çin ülkesini vergiye bağlayacak kadar kuvvetlenirler.
Türk toplumunun başarıya kavuştuğu devirleri listeleyecek olsak, izdüşümünde ‘karizmatik’ bir lider ve ona canıyla kanıyla bağlanan halk çıkar karşımıza. Diğer milletlerin tarihinde sistemler ve hanedanlar ön plana çıkarken, Türk tarihinde liderlik vasfı kritik önem taşır. Nitekim Selçuklularda da köklü başarılar Alparslan, Melikşah, Kılıçarslan gibi şahsiyetler tarafından kazanılmıştır. Osmanlı sultanlarından ilk akla gelenler Fatih, Yavuz Selim, Kanuni ve II. Abdülhamid olacaktır. Bunun sebebi, zihnimize kazınan ‘kudretli’ devlet reisi idrakidir.
140 yıl önce meşruti monarşiye geçmeye kim zorladı bizi? Türklerin tekrar bir lider etrafında birleşmesine engel olmak için miydi bütün bu ‘sistem’ değişiklikleri? 27 Mayıs darbesini yapıp Başbakan Adnan Menderes’i idam edenler halkın bu büyük lidere gönül vermesinden mi tedirgin olmuşlardı? Cevaplar soruların içinde mündemiç.
- Devlet ve Kut: Bu Makamı Sana ****** Verdi
Bağımsızlıklarına düşkün oluşları tarihin birçok döneminde zuhur eden hadiselerden örneklerle ortaya konulabilir. En zor zamanlarda, mesela Çin zulmüne maruz kalındığında Kürşad çıkmış, Çin’i kalbinden vurarak bağımsızlığını kazanmıştır.
Uluslararası literatürde devletlerin hâkimiyet biçimleri 3 tipte değerlendirilir: Gelenekçi, karizmatik, kanuni hâkimiyet. Türk devlet geleneğinin temellendiği kut anlayışı karizmatik meşruiyet nazariyesinin merkezinde yer alır. ‘Kut’, ****** tarafından hükümdara bağışlanan kudreti ifade eder. Bu kudretin aynı ailenin üyeleri boyunca devam ettiğine inanılırdı. Yönetimde başarı devam ettiği sürece kağan tahtında oturur; ancak yönetiminde siyasî ve ekonomik sıkıntılar yaşanan kağandan ******’nın verdiği “kut”u geri aldığına inanılır, töreye göre tahttan indirilirdi.
Kut inancı eski Türklerden Osmanlı’ya kadar devam etmiştir. Mesela Asya Hun İmparatorlarının unvanı, “Gök ******’nın tahta çıkardığı kut sahibi Tanhu’dur”. Sadece Doğu’daki Türk devletlerinde değil, Atilla’nın liderliğindeki Avrupa Hunlarında da devlet reisleri ‘******’nın kılıcı’ unvanını taşırdı. Osmanlı sultanları da ‘zillullah- ı fi’l arz’ yani Allah’ın yeryüzündeki gölgesi unvanını kullanırlardı.
Avrupa’da sık gördüğümüz hanedan değişikliklerinin bu coğrafyada görülmemesinin hikmeti kut anlayışında aranmalı.
Yusuf Has Hacib Türklerin neden yüzyıllardır devletsiz yaşayamadığının ipuçlarını Kutadgu Bilig’de nasıl vermiş, bakalım:
“Kutun tabiatı hizmet, şiarıadalettir. Fazilet ve kısmet kuttan doğar… Beyliğe (Hükümdarlığa) yol ondan geçer. Her şey kutun eli altındadır, bütün istekler onun vasıtası ile gerçekleşir… İlâhidir. Dünyada tam bir iktidar kuşağı bağladı, kurt ile kuzu bir arada yaşadı. Bey, bu makama sen kendi gücün ve isteğin ile gelmedin, onu sana ****** verdi. Hükümdarlar iktidarı ******’dan alırlar…”
- Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi
Zaman zaman bu anlayışın bir yansıması olarak Türk devletlerinin cenk meydanlarında karşı karşıya geldiği de olmuştur. Sadi Şirazî’nin meşhur beyti “Kırk derviş bir posta sığar da iki hükümdar bir cihana dar gelir” bu telakkinin edebî bir örneğidir. Timur ile Yıldırım Bayezid’in harbi aynı düşüncenin vücut bulmuş halidir.
Bu tahayyül aynı zamanda fütüvvet hareketinin de temel aldığı noktadır. Atilla’nın Macaristan ovalarında, Kanuni’nin yaşlılığında at sırtında Zigetvar’da olmasının sebebi yine bu anlayıştır. Bizans tarihçisi Priskos (5. yüzyıl) ve Got tarihçisi Jordanes’e (6. yüzyıl) göre ****** Ares’in kılıcına sahip olan Atilla dünyayı idaresine almak arzusundaydı. Fatih Sultan Mehmed’in Otranto’yu fethi ve Roma’yı hedef seçmesi bir rastlantı değildi. İslamiyetin kabulünden sonra gaza ve fetih anlayışıyla harmanlanan cihan hâkimiyeti mefkûresi Türklerin ‘kızıl elması’ olmuştur.
- Devlet Meclisi: Toy
Türk devletlerinin kadim özelliklerinden olan askerî kuvvetlerin genel yapısı ele alınır, girilecek savaşlarla ilgili bilgiler devlet riyasetine bildirilirdi. İşte bu meclislere “toy” denirdi. Toylarda görüşülen konular -modern terimlerle karşılaştıracak olursak- hem yürütmeye, hem de yasamaya dâhil edilebilir. Kurultay da denilen bu toplantılarda töreye bağlılık esastır. Eski Türk devletlerinde yasama ve yürütme bütün ülkeye ait olmakla birlikte sorumluluğun ‘gerçek’ sahibi Kağan’dır. Hukukî meselelerde istişareler sonucu son söz yine ona aitti.
Toplantıların en mühimi, ilkbaharda gerçekleşen ikincisidir. Yeni devlet reisi ‘Tanhu’ da bu toplantı sonunda seçilirdi. Tanhu’nun riyasetinde başlayan toplantılara liderin hanımı Hatun’un katılması bir gelenektir. Askerî ve sivil bürokrasinin ‘başbuğ’ları toplantılarda hazır bulunurdu.
Bugün Cumhurbaşkanı’nın riyasetinde Bakanlar Kurulu toplantısını eleştiren çevrelere biraz eski Türk tarihi okumaları tavsiye ediyoruz.
- Hükümdarın Alametleri
- İkili Teşkilat Tek Hâkimiyet
Eski Türk devletlerinin kurulduğu bozkır coğrafyası düşünüldüğünde bunun hikmeti anlaşılabilir. Geniş bozkırların tek elden yönetilmesinin güçlüğü ve Türk devletlerinin iktisadî yapısının ticaretle birlikte komşu ülkelerin arazilerinde çapul tabir edilen yağmalardan kuvvetini alması idarecileri böyle bir tasarrufta bulunmaya itmiştir. Türklerin Anadolu’ya gelmesiyle bu uygulamadan vazgeçildiğini görüyoruz. Çıkarılması gereken sonuç, Türk devletlerinin durağan bir yapıya sahip olmadığı ve teşkilat yapısında tecrübeler vasıtasıyla zaman içinde değişikliğe gidilebildiğidir.
İkili teşkilattan hareketle kimi araştırmacılar ‘çifte krallık’ teorisini ortaya atmışlardır. Fakat Çin kaynaklarından edindiğimiz bilgilere göre Türk devlet teşkilatı tek merkezden hükümet eden bir formda hayatiyetini sürdürüyordu. Yönetimi kolaylaştırmak adına alınan ikili teşkilat yapısı bugün Avrupa Birliği’nin de savunduğu yerinden yönetim sisteminin ilkel bir modelidir diyebiliriz.
KAYNAK :
10. Maddede Eski Türkler Nasıl Yönetilirdi? – Derin Tarih
www.derintarih.com