Scoulfly
Uzman Üye
- Katılım
- 20 Aralık 2020
- Mesajlar
- 193
- Tepkime puanı
- 631
- İlgi Alanlarınız
- Grafik Tasarım
- Cinsiyet
-
- Erkek
Bilhassa umumi Türk tarihinde göze çarpan önemli bir Türk boyu da Hazarlardır. Çin yıllıklarında adları K’o-sa şeklinde geçen ve manasının “gezen, hür” demek olduğu söylenmekle beraber, belki bunların arasına Türkçedeki “kasmak” fililinden yola çıkarak, “sert, katı, sağlam” anlamını da sokmak mümkündür. Hazarlar (Kasar) aynı zamanda Tokuz Uygur boyundan biridir. Onlar tarihte bu isimle anılan Türk hanedanlığının kurucuları oldukları gibi, Türklerin efsanevi atası Yafes’in sekiz çocuğunun arasında da yer alırlar.
Hazarların kökenleri hususunda Ogur ve Sabar boylarından teşekkül eden bir boy birliği olduğu, Uygurların neslinden ve Aparların (yani Ak Hun/Eftalitler) soyundan türedikleri yolunda düşünceler mevcuttur. Hazarların menşei konusunda yukarıda da anıldığı üzere bugüne değin çeşitli fikirler ileri sürülmüşse de, Tez II ve Terhin yazıtlarının bulunması bu meseleyi biraz da olsa aydınlatmıştır. Çünkü her iki kitabe de Uygur dönemine ait olup, bugünkü Mogolistan’ın batı taraflarında keşfedildi ve bunlardan çıkan netice şu veya bu şekilde Hazarların, Uygurlarla bir irtibatı olduğu yolundadır.
Bununla birlikte Hazarların bulunduğu çevreler konusunda da dikkatten kaçan bir durum vardır. Aşağı-yukarı aynı çağlarda onları Türk dünyasının hem batısında hem de doğusunda görmek mümkündür. Hun ve Kök Türk dönemi olaylarına baktığımızda batıda rastladığımız Hazar güçleri, Uygur çağında ise doğudadırlar. Hatta Uygurları meydana getiren dokuz aileden birisi Hazarlar (Kasar) idi. Bu üzerinde durulması gereken ve izaha muhtaç bir meseledir.
Kök Türk Kaganlığının gerçek manada takipçisi olarak umumiyetle Hazarlar ve Bulgarlar zikrediliyorsa da, bunların içinde de Hazarların sivrildikleri tarihi olaylarla ispatlanmaktadır. Hazarlar ve Bulgarlar hem Hunların, hem Kök Türklerin, hem de Uygurların ayrılmaz bir parçasıdır. Tıpkı Selçuklu soyunun bir uç beyliği olan Osman-ogullarının yükselişi gibi, Kök Türk Kaganlığının sınır bekçileri olan Hazar Türklerinin de, 8. asrın ikinci yarısından sonra öne çıktıklarını biliyoruz. Hazar Kaganlığına ait belgeler incelendiğinde on büyük boydan teşekkül ettikleri söylenir ki, onların arasında Bulgarların en güçlü ailesi Bars İlliler, Sabar, Peçenek, Türgiş vs. toplulukları görülür. Esasında tıpkı Bulgarları olduğu gibi, Hazarları da batıdaki Ogur-Tölös kabileleri meydana getirmektedir.
Devlet teşkilatı şekli olarak umumiyetle öbür Orta Çağ Türk devletlerindeki müesseselere benzeyen Hazarlarda ordu da aynıydı. Savaşta gevşek davranmak ya da kaçmak en büyük cezayı gerektirirdi. Muhtemelen bugün İdil-Ural, Kafkasya ve Kırım civarlarında bulunan Kök Türk harfli kitabeler Hazar, Bulgar vs. Türk gruplarına aittir. Herhalde 9. asırda onlar arasında Constantin (Cyrill) adlı rahip tarafından yayılmaya çalışılan bir yazı sistemi de olmuştur. Tabi burada Hazar tarihi ve kültürünün en mühim vesikalarından sayılan İbrani alfabesiyle yazılı mektupları da anmakta fayda vardır.
Hazarlar kışları tamamen şehirlerde geçiriyorlardı. Ama diğer Türkler gibi yazın hayvanların peşinde yaylalardaydılar. Hazarların başta birer Türk kabilesinin isminden geldiği bilinen Belencer ve Semender gibi kentlerinin yanısıra, İdil de söz konusu şehirlerin ardından Türklere ordugâhlık yapmıştı. Üç parçadan meydana gelen bu yerleşim birimi[1], milletlerarası bir ticaret merkezi hüviyetini kazanmıştı. Onların Don Irmağının aşağılarında yer alan savunma amaçlı meşhur kenti Sarıg-el (Sarkel) taş ve tuğladan inşa olup (833), içinde ahşap binalar da bulunuyordu. Burada çanak-çömlek ve çeşitli maden işleme atölyeleri mevcuttu. 10. asrın ikinci yarısında Hazar hakanı, Endülüs’te bulunan Yahudi vezire yazdığı mektupta, yaşadığı yerden bahsederken, orada tarlaları ve nar bağlarının da olduğunu söylüyordu. Zaman zaman kıtlık yıllarında Ruslar, onlardan tahıl satın alıyordu. Elbette en başta gelen ihraç ürünleri hayvanlardan sağlanan kürk, deri ve yine hayvani yiyeceklerle, içeceklerdi. Ayrıca kaliteli silahlar da üretmekteydiler. Hazarlar konusundaki en büyük sıkıntımız, yukarıdan da anlaşılacağı üzere, Türkçe belgelerde onlar hakkında az bilginin olmasıdır.
Hazarların kökenleri hususunda Ogur ve Sabar boylarından teşekkül eden bir boy birliği olduğu, Uygurların neslinden ve Aparların (yani Ak Hun/Eftalitler) soyundan türedikleri yolunda düşünceler mevcuttur. Hazarların menşei konusunda yukarıda da anıldığı üzere bugüne değin çeşitli fikirler ileri sürülmüşse de, Tez II ve Terhin yazıtlarının bulunması bu meseleyi biraz da olsa aydınlatmıştır. Çünkü her iki kitabe de Uygur dönemine ait olup, bugünkü Mogolistan’ın batı taraflarında keşfedildi ve bunlardan çıkan netice şu veya bu şekilde Hazarların, Uygurlarla bir irtibatı olduğu yolundadır.
Bununla birlikte Hazarların bulunduğu çevreler konusunda da dikkatten kaçan bir durum vardır. Aşağı-yukarı aynı çağlarda onları Türk dünyasının hem batısında hem de doğusunda görmek mümkündür. Hun ve Kök Türk dönemi olaylarına baktığımızda batıda rastladığımız Hazar güçleri, Uygur çağında ise doğudadırlar. Hatta Uygurları meydana getiren dokuz aileden birisi Hazarlar (Kasar) idi. Bu üzerinde durulması gereken ve izaha muhtaç bir meseledir.
Kök Türk Kaganlığının gerçek manada takipçisi olarak umumiyetle Hazarlar ve Bulgarlar zikrediliyorsa da, bunların içinde de Hazarların sivrildikleri tarihi olaylarla ispatlanmaktadır. Hazarlar ve Bulgarlar hem Hunların, hem Kök Türklerin, hem de Uygurların ayrılmaz bir parçasıdır. Tıpkı Selçuklu soyunun bir uç beyliği olan Osman-ogullarının yükselişi gibi, Kök Türk Kaganlığının sınır bekçileri olan Hazar Türklerinin de, 8. asrın ikinci yarısından sonra öne çıktıklarını biliyoruz. Hazar Kaganlığına ait belgeler incelendiğinde on büyük boydan teşekkül ettikleri söylenir ki, onların arasında Bulgarların en güçlü ailesi Bars İlliler, Sabar, Peçenek, Türgiş vs. toplulukları görülür. Esasında tıpkı Bulgarları olduğu gibi, Hazarları da batıdaki Ogur-Tölös kabileleri meydana getirmektedir.
Devlet teşkilatı şekli olarak umumiyetle öbür Orta Çağ Türk devletlerindeki müesseselere benzeyen Hazarlarda ordu da aynıydı. Savaşta gevşek davranmak ya da kaçmak en büyük cezayı gerektirirdi. Muhtemelen bugün İdil-Ural, Kafkasya ve Kırım civarlarında bulunan Kök Türk harfli kitabeler Hazar, Bulgar vs. Türk gruplarına aittir. Herhalde 9. asırda onlar arasında Constantin (Cyrill) adlı rahip tarafından yayılmaya çalışılan bir yazı sistemi de olmuştur. Tabi burada Hazar tarihi ve kültürünün en mühim vesikalarından sayılan İbrani alfabesiyle yazılı mektupları da anmakta fayda vardır.
Hazarlar kışları tamamen şehirlerde geçiriyorlardı. Ama diğer Türkler gibi yazın hayvanların peşinde yaylalardaydılar. Hazarların başta birer Türk kabilesinin isminden geldiği bilinen Belencer ve Semender gibi kentlerinin yanısıra, İdil de söz konusu şehirlerin ardından Türklere ordugâhlık yapmıştı. Üç parçadan meydana gelen bu yerleşim birimi[1], milletlerarası bir ticaret merkezi hüviyetini kazanmıştı. Onların Don Irmağının aşağılarında yer alan savunma amaçlı meşhur kenti Sarıg-el (Sarkel) taş ve tuğladan inşa olup (833), içinde ahşap binalar da bulunuyordu. Burada çanak-çömlek ve çeşitli maden işleme atölyeleri mevcuttu. 10. asrın ikinci yarısında Hazar hakanı, Endülüs’te bulunan Yahudi vezire yazdığı mektupta, yaşadığı yerden bahsederken, orada tarlaları ve nar bağlarının da olduğunu söylüyordu. Zaman zaman kıtlık yıllarında Ruslar, onlardan tahıl satın alıyordu. Elbette en başta gelen ihraç ürünleri hayvanlardan sağlanan kürk, deri ve yine hayvani yiyeceklerle, içeceklerdi. Ayrıca kaliteli silahlar da üretmekteydiler. Hazarlar konusundaki en büyük sıkıntımız, yukarıdan da anlaşılacağı üzere, Türkçe belgelerde onlar hakkında az bilginin olmasıdır.
[1] Burası kaynaklarda Han Balık, Hazaran, Sarıgşın, El-beyza gibi adlarla da anılır.
KONUNUN DEVAMI İÇİN OKUNMASI GEREKEN KAYNAK
Prof.Dr. Saadettin Yağmur Gömeç, Türk Kültürünün Ana Hatları, 4. Baskı, Ankara 2018
KONUNUN DEVAMI İÇİN OKUNMASI GEREKEN KAYNAK
Prof.Dr. Saadettin Yağmur Gömeç, Türk Kültürünün Ana Hatları, 4. Baskı, Ankara 2018